Cezanın Orantılı Olma İlkesi

Cezanın orantılı olması da ceza hukukunun önemli ilkelerinden bir tanesidir. Ceza, sonucunu oluşturduğu hukuki nedenle, yani suç fiiliyle daima orantılı olmalıdır. Devletin cezalandırma yetkisinin mantıki sınırını oluşturan ve kefaret düşüncesinden kaynaklanan bu ilke, ceza adaletinin ortaya çıkışında önemli bir rol üstlenmektedir.

İnsanları suç işlemekten vazgeçiren cezaların suçun ağırlığı (kamu esenliğine verdiği zarar)  ve kusurun derecesi (insanları suça iten nedenler) ile orantılı olması çağdaş ceza hukukunun gereğidir. Orantısız ceza adaletsizlik yaratacağından daha sonraki zamanlarda suçlu veya yakınlarını suça itme görevi görebilecektir.

Netice itibariyle cezaların fiilin ağırlığı ve sorumluluk derecesi ile orantılı olmaması suça karsı savaşta devlet faaliyetinin esasını teşkil eden her türlü manevi adalet kavramını bir kenara bırakmak anlamına gelecektir.  Cezaların infazı konusu da dikkate alındığında cezaların sadece suçun ağırlığı ile değil uygulanış biçimlerine göre de orantılı olmaları gereği hatırdan çıkarılmamalıdır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasında “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır. Bu nedenle söz konusu oran belirlenirken sadece suç fiili nazara alınacak, failin tehlikeliliği ya da psişik kişiliği değerlendirilmeyecektir.

Suçla ceza arasında bulunması gereken oran aynı zamanda kanunda benzer menfaatleri koruyan farklı suçlar için öngörülmüş cezalar arasında da mevcut olmalıdır. Bu toplumsal tercihlerle olduğu kadar hukukun temel ilkeleri ile de ilgili bir sorundur.

Orantılılık ilkesinin son yıllardaki değişimi sonucunda bu ilkenin bazı istisnaları ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi mükerrirlerin cezalarının artırılmasıdır. Bu durum failin tehlikelilik halinin cezaya yansıması olarak orantılılık ilkesinin bir istisnasını oluşturmakta, tehlikelilik halini de orantılık kavramına dâhil etmektedir.

Ancak 5237 sayılı Kanun’da tekerrür cezanın miktarına değil infaza ve infaz sonrasına ilişkin etkilere sahiptir (TCK md. 58). 58. maddenin dokuzuncu fıkrasında “itiyadi suçlu”, “suçu meslek edinen” ve “örgüt mensubu suçlu”lardan bahsedilmekte ve bunlar yönünden cezanın artırılması yoluna gidilmemekte, sadece mükerrirlerle ilgili infaz rejiminin ve infaz sonrası denetimli serbestlik tedbirinin bunlara da uygulanacağı öngörülmektedir.

*Bu yazı Avukat Mustafa Çiçek’in İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nde yapmış olduğu “Kısa Süreli Hapis Cezasına Seçenek Yaptırımların Değerlendirilmesi” adlı tezden alınmıştır. Kaynaklara bu tezden ulaşılabilir.

( https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/sistemGiris.jsp )

Av. Mustafa ÇİÇEK / 02 Şubat 2016

Elektronik Posta : avmustafacicek@gmail.com

DANIŞMA VE RANDEVU :  0532 667 51 62

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*